...
5 yaşındayım. Annem bütün ısrarlarım sonucu
salonda, çekyatı açıp yatağımı yapmış ve sütümü elime tutuşturarak uyutmaya
çalışıyordu. Hangi kanal olduğunu hatırlamıyorum ama televizyondan gelen sesler
içimi okşuyor, eblek bir gülümseme yaratıyordu suratımda. Ekranda Charlie
Chaplin vardı, arka fondaki klasik müzikler oynatıyordu onu. Garipti! Kahkaha
bile atıyordum penguen gibi yürüyen adama.
Babam birden ‘düşün işte! Adam konuşmadan,
zamanında kırmış geçirmiş ortalığı. Böyle bir adam gelmez daha dünyaya’ dedi.
Ne demişti ki? ‘nası ya?’ diye geri sordum babama. ‘ne nası?’ dedi.
‘bi daha niye gelmiyo ki? Nereye gitti ki?’
diye sordum bu kez. Babam afalladı. ‘öldü oğlum’ dedi. ‘ölmek ne demek baba?’
diye sordum. Babam, o an benim hayatımı etkileyecek cevabı vereceğini anladı ve
şöyle bana bakarak doğruldu.
-oğlum insanlar doğuyor ya hani?
-Ee?
-gerizekalı nasıl doğduğunu biliyo musun?
Dedi. Bu sefer de ben afallamıştım. ‘pöff’ diyerek yanıtladım. Ardından, ‘
doğan insanlar, hayvanlar, kocaman olup tekrar küçülmeye başladıklarında
toprağa yakınlaşıyolar, sonra o toprağın içine giriyolar. Ortadan kayboluyolar,
bi daha da içinden çıkmıyolar’ dedi.
Çok üzücüydü bu. Topraktan nefret
edebilirdim, korkabilirdim ömür boyu belki ama babamın ‘yat lan şimdi aşağı,
sıçarım babanın çarkına’ demesiyle. Ölümü tatmış, bir daha başımı çıkarmamak
üzere yorganın içine sokmuştum.
Sabah güneş doğduğunda da anladım ki ölüm de
böyle bir şey olsa gerek!
Charlie Chaplin! Vay bee!
....
Puslu bir kış sabahı. Ne kuşlar ötüyor ne de
korna sesleri var sokakta. Zaten sakin olan muhitimiz artık daha bir sessizdi.
Dal kıpırdamıyor. Saygı duruşunda doğa ana! Bir matem havası bu.
Bu sessizliği bozan tek şey kanal d’nin son
dakika haberi geçen spikeriydi.
Barış manço ölmüştü! Çok iyi hatırlıyorum o
görüntüleri. İnsan seli vardı cenazesi arkasında. Saygılı bir sel bu. Yağmur
altında binlerce insan. Çok üzücü.
Ellerimi yüzümü yıkamış salona gelmiştim.
Bir de ne göreyim annem hüngür hüngür ağlıyor. “Anne noldu?” dedim birden.
Annem arada ağlayıp zırlardı, o kadar şok etkisi yaratmamıştı o an.
Ama ardından gözleri kan çanağı olmuş babamı
görünce salaklaşmıştım. Oha lan! Babam ağlıyor bildiğin. Anne baba iyi misiniz?
Diye sordum. Cevap veremedi ikiside ilk anda. Sonra annem mütemadiyen
ağladığından Bişey yok oğlum barış manço öldü dedi.
Yapmam gereken iki şey vardı artık!
Ya barış manço’dan, annemi ve babamı
ağlattığı için nefret edecektim ya da her şey bir kenara programlarını,
şarkılarını izleyip dinlediğim güzel insanı yad ederek geçirecektim hayatımı.
Nefret edemedim haliyle babam döverdi o duygu
selinin üzerine çünkü.
“Hadi yaaaa karnım acıktııııı” dememle
evdeki yas dolu hava dağılarak yerini trt 1 deki bonus kafalı ressama bıraktı.
Teşekkürler!