13 Kasım 2011 Pazar

İki Aşk Arasında Kalmak


Sene 1994
Yine güzel bir bahar sabahı. Annemin stabil ses tonuyla gözlerimi açtım. “geç kalıyosun. Geç kalıyosun. Geç kalıyosun.”
İlkokul 5.sınıftayım. pazartesi sendromu yaşıyordum. İlk ders matematikti ve bende herkes gibi haz etmezdim o dersten. Minibüs geldi, arkadan bir öğrenci uzattım. Ayaktaydım. İsyan çıkarmama ramak kalmıştı. Arka camla cinsel ilişkiden öte fantezi yapıyorduk çünkü. Bir de aşkım Sümeyye vardı. İsim-fizik uyumsuzluğu vardı ama ilik gibi kızdı be. Hiç pas vermiyordu. Kuzenim rıfkı’dan aldığım taktiklerle kızı tavlayacaktım. Bugünün önceliği buydu. İlk ders bitti ve Sümeyye’nin yanına doğru gittim. Oturuyordu masumca. Güzel bir kadir inanır bakışı atarak dedim ki, “kalemtıraşını alabilirmiyim moncher?” götüme baktığımda tavanda dolanıyordu. Aldığım gibi kalemtıraşı, sınıfın köşesindeki çöp kutusunun başına dikildim. Sıra arkadaşım geldi hemen “oluuum ne dedin lan kıza öyle monşer falan?”
“bilmiyorum lan Rıfkı abim söyledi valla. Böyle söyleyince “kızlar çok seviniyomuş,seviyomuş”, dedi”. Dedim. Sümeyyenin boklu kankası Fatma geldi. “laf etti balkabağı” diyerek uzaklaştı yanımdan.
Ne demek istemişti şimdi? Kötü bişemi balkabağı? Biri beni aydınlatmalı. Hemen sıra arkadaşım duruma el koydu. “olum bak. Hani rapunzel varya. Heh onun arabası vardı. Şimdi saat 12 olunca o balkabağı prense dönüşüp yedi cücelerle beraber presesi şeediyomuş. Bunu kastetti bence.” Dedi. “saol lan Hamdi. Büyüksün sen olmasan varya. Hey gidi..”
O günün sonunda neşeyle eve dönüyordum. Siyah beyaz filmlerdeki gibi suluğumu, beslenme çantamı bir ileri bir geri savuruyor, topuklarımı birbirine vuruyordum. Bu neşeyle girmişken mahalleye karşıma bıyıklı gamze çıktı. Deli gibi aşıktı bana. Ben her geçişimde bıyıklarını buruyordu. Pisti ıyy. Neyse bana doğru yürümeye başladı. Ben “anneeee” diye bağırsammı diye düşünürken sokuldu dibime kadar. “ne haber fıstık?” diyerek beni benden almıştı. Aslında midem bulanmadı değil. Fakat gözleri çok güzeldi. [bkz:yiğidi öldür hakkını yeme] masmaviydi. Deniz gibi bak bak bitmiyordu. Biraz titrek bir sesle “iyiyim apla” dedim ve koşarak eve girdim. 2 saat sonra Rıfkı geldi. “vay koç yumurtası ne haber?” dedi. “iyi abi, süper. Söylediğin taktikleri uyguladım. Kız galiba hasta oldu bana”. Diyerek bir bardak suyu shotladım. Heycanlıydım. “he abi birde şu konu var ki. Kem küm ıyk mıyk” tokadı bi patlattı enseme. “söylesene lan hıyar ağası noldu?”. “bıyıklı gamze benim önümü kesti. Galiba bana verecek.” Bunun üzerine Rıfkı’nın suratında pis bir gülümseme gördüm. “efferim kereta. O da dursun bir köşede” Dallas dizisine dönmüştü hayatım 1 gün içinde. Ne yapacağımı biliyordum aslında...

Güzel bir Salı sabahı..
Sümeyye yine köşede oturuyor. Sıra arkadaşım hamdi’de yanımda. “olum Hamdi ben bu kıza açılıcam, fazla uzatmanın anlamı yok” dedim. “büyüksün sen aslansın sen” nidalarıyla kendimi sümeyye’nin yanında buldum. Şöyle ters, aşağılayıcı bir bakış attı “nörüyon balkabağı?” dedi. Bende gayet mağrur “iyiyim prensesim sen nasılsın?” Sümeyye ambale oldu bu cümlemin üzerine. Kızardı, ezildi, büzüldü. Sevmişti sanırım. “prenses” kelimesinin bu kadar tesir edeceğini düşünmemiştim doğrusu. “seni yanlış tanımışım, biliyorum benden hoşlanıyorsun ve bende bundan sonra boş değilim sana karşı” dedi. Bir an düşündüm “boş değilim ne demek a.ına koyım?”sonra anladım tabii. “Seviyeli ilişki” dedikleri şeyi yaşıyorduk artık. Sadece el ele tutuşuyor. Beslenme çantalarımızı beraber açıyorduk. O gün çok güzeldi. Mutluydum. Ta ki mahalleye girene kadar. Yine karşımda gamze vardı. Yani o olması lazımdı. 100 metre uzaklıktan gördüğüm kadarıyla gamzeydi. 70 metrede angelina jolie olmuş. 50 metrede charlize theron 30 metrede filiz akın 1 metrede çirkin betty’nin evrim geçirmiş hali. Artık dini inancımın yerine oturmaması gibi bir olasılık kalmamıştı. Bu bir mucizeydi çünkü. O bıyıklı, iğrenç, pis gamze yerinde yeller esiyordu. Bıyığını, kaşlarını aldırmış, mini eteğini çekmiş tam bir “lolita” olmuştu. İtiraf ediyorum, istemsiz ereksiyona ilk ozaman geçmiştim. “ne haber fıstık” dedi yine. Afallamıştım. “iiiiiiiiiiyiiim” geviş getirerek “andımız” ı okuyan öğrenciler gibi cevap verdim. “bu akşam bize gelsene, babam yeni kaset almış, atari oynarız” dedim. Çok cesurca bir teklifti. Sümeyye aklıma bile gelmiyordu. Kabul etti. Hiç ikilemedi bile. O akşam annemin yaptığı elmalı kurabiyeler ve cappy-sun eşliğinde atari oynadık. Evine bırakırken bir buse kondurdu yanağıma. Zafer benimdi. Fakat yarın “Sümeyye’ye karşı nasıl tavır sergileyecektim? Nasıl yüzüne bakacaktım?
Hem sümeyye’yi hem gamze’yi nasıl sevebilirdim?” bu sorular aklımı kurcalarken uyuyakalmışım. O gün Sümeyye okulda değildi. Çok üzgündüm. Sevdiceğimi görememiştim çünkü. Mahallenin girişinde yine gamze duruyordu. Gözlerim gülüyordu adeta. Koşarak yanına gittim. Kulağımda bir ses duydum “aşkııııııım!” bu.. bu.. bu sümeyye’nin sesiydi. Yolun ortasında durmuştum. Arkamı döndüğümde sümeyye’yi gördüm. Evime, yanıma gelmiş, beni ziyaret etmek istemişti. Çok büyük çıkmazdaydım. film sahnesi gibiydi o an hayatım. Mcgyver edasıyla sıyrılmalıydım bu işten “ama nasıl?”. Bunları düşünürken sert bir fren sesi. “güüüm” sümeyye’nin boku çıkmış yere akan sağ gözüyle gamze’ye bakıyordu. Yine bir fren sesi daha “güüüm” bu sefer gamze’ydi ölen. O da yanıma uçtu. Bir tarafta gamze bir tarafta Sümeyye yatıyordu. Ve kulağımda arabesk müzikler.
İki aşk arasında kalmıştım. Birinin akan sağ gözü birin çıkan beyni. Seç beğen al.
O günden sonra kasap olmaya karar verdim.

2 yorum:

  1. Sen gerçekten büyük bir manyaksın.:)

    YanıtlaSil
  2. Var ya. Sanki "süre az kaldı, bütçemizde dibi boyladı. Sonunu bağlayın şu filmin artık" diyen bir film yayıncısına teslim olmuşsun. Böyle bitmemeliydi. Alternatif bi son bekliyorum.

    YanıtlaSil